27 Şubat 2011 Pazar

Dizüstü Edebiyat Patlaması

Ben bir yazar değilim (ama olmak isterdim), bir eleştirmen de değilim. Ama yine de yazmak istiyorum.

Hepinizin bildiği gibi, bu Dizüstü Edebiyat tayfası, bu tür bloglardan ve Twitter’dan ünlü olmuş kişiler. Yani artık izleyicileri 1000 küsürü bulmuş, ellerinden öpülesice insanlar. Ben daha önce duymuş muydum veya bloglarını biliyor muydum? Ne yalan söyleyeyim, hayır. İlk kitap PuCCa’nındı ve bir anda her yerde patladı. “Küçük Aptalın Büyük Dünyası, tüm kitapevlerinde!” falan diye. Ben de “PuCCa kim yea?” derken, bu kadar çok övülen bir kitabı okumamak olmaz dedim ve satın aldım. Alır almaz da bir sardı kitap beni. Yazındı zaten, hava sıcaktı ve yapacak bir şey yoktu. Ben de bütün gün yemedim içmedim bunu okudum. Çerez gibi geliyordu kitap. Derken 2 güne bitti.

Sonra, PuCCa’nın aslında bir blog yazarı olduğunu ve internetten ünlü olduğunu fark ettim. Zaten serinin adı da “Dizüstü Edebiyat”tı, adı üstündeydi. Blogunu dolaştım. Orada da en az kitaptaki kadar eğlendim. Sonra Twitter’ını buldum, takip ettim. O kadar çok sevmiştim ki PuCCa’yı, neredeyse aşık olacaktım. Kitapta anlattığı kadarıyla tavırları, hareketleri, esprileriyle neredeyse ideal bir bayandı. Kitap da çok başarılıydı ve gerçekten satın alınıp, kitaplığın en güzel köşesinde durmayı tamamen hak ediyordu. Herhangi bir aşk romanından çok farklıydı, ki PuCCa da aşk hayatını anlatıyordu. Gerek üslubu, gerekse özgün anlatımıyla benim gönlümü kazanmıştı. Ayrıca okurken o kadar gülüyorsunuz ki, kitabı bir kenara bırakıp yarım saat kahkaha atıp sonra tekrar dönüyorsunuz.

Pucca’dan sonra ikinci bir kitap daha çıkmıştı: Piç Güveysinden Hallice. Yazarı da samihazinses’di. Ne yalan söyleyeyim, onu da daha önce duymamış ve görmemiştim. “Pucca kadar eğlenir miyim ki?” diyerekten o yaz almadım kitabı. Kış geldi, kitap 5.baskısını falan çıkardı. Tabii bu sırada da Dizüstü Edebiyat başka kitaplar çıkartmaya da devam ediyordu. Onur Gökşen’in kitabı çıkmıştı mesela, onu tanıyordum neyse ki. Ama nedense onu da almak fırsat olmadı.

Sonra bir gün canım sıkıldı ve okuyacak kitap bulamadım. Ne zamandır da aklımdaydı Sami Hazinses’in kitabını satın almak. Gittim D&R’a, çat çat bakındım etrafa ama yok. YOK! Gittim sordum görevliye, piç de diyemiyorum kem küm ediyorum, utanıyorum. Kıza aynen şöyle demişim, ben de farkında değilim, arkadaşım söyledi.

“Pıcguveysndenhalice va mı?”

Neyse ki anlamış zeki görevli, ama maalesef kalmamış. Ben de aynı alışveriş merkezindeki başka kitapçıya gittim ve orada buldum. Nasıl sevindim nasıl. Gerçi biraz önyargıyla alıyordum, yine hep aynı düşünce vardı kafamda: “Pucca’daki kadar eğlenir miyim?”

Ama neden eğlenmeyecektim ki? Bu kitaplar neredeyse yok satıyordu ve bu kadar insan alıyorsa, kitap kesinlikle güzel olmalıydı.

Eve gelir gelmez kitaba başladım ve ertesi günün sonunda da bitirdim zaten. Yine çok eğlendim, yine çok güldüm. Kitabın sonları üzüyordu bile sizi. Börek seven ve kadınları çok daha fazla seven birisi samihazinses. İşi gücü bir kadınla sevişebilmek. Ama sonra işler sarpa sarıyor ve en yakın arkadaşı Müjgan’a aşık oluyor. Daha sonra… Aman, kitabı okumayan vardır belki spoiler vermeyeyim.

Ve şimdi de Pink Freud. Onu da neyse ki “Türkçe sözlü hafif batı kadını” olarak biliyordum ve Twitter’da da takipçisiydim zaten. Kitabının çıkmasına çok sevinmiştim. Kitabı da geçen gün aldım, hala okumaktayım, en az öbürleri kadar güzel kitap.

Peki, bu yazarlarımızın sırrı ne?

İnternette bu kadar popüler olmalarının nedeni ne?

Eh, sorduğunuzda hep aynı yanıtı alıyorsunuz:

“Ben yazıyorum, millet okuyor. Özel bir şey yapmıyorum.”


Genç/yaşlı fark etmeden bu kadar okunmalarının nedeni, elbette yazılarındaki o içtenlik, o samimiyetlik ve dobralık. Kitapların kapaklarında da yazdığı gibi:

Eğlenceli

Cesur

Gerçek

Dobra

Dümdüz

PuCCa sakarlıkları, ilişkileri ve küfürleriyle bizi güldürmeyi başarırken, Sami Hazinses (yani Aras Öztürk Çolak) ise hayata ve kadınlara olan yaklaşımıyla bizi derinden etkiliyor. Pink Freud’unki ise çok daha farklı: Dişi bir Freud. Gerek ilişkiler, gerek hayat olsun, düşünce tarzıyla gönüllerimizde taht kuruyor.

İnsan ister istemez imreniyor onlara. Çünkü onlar, normal bir yazardan çok farklılar. İnsan şöyle bir durup düşünüyor: “Böyle bir şey yapmak neden benim aklıma gelmedi?” “Ben de yazabilirdim!”

Taklit ediliyorlar, kıskanılıyorlar belki ama onlar sadece “yazarak” ve içlerinden geldiği için bu işi yapıyorlar. Yani aslında başarılarının da sırrı bu. Kimisi sevgilisinden intikam almak için, kimisi ekmek çıkarmak için, kimsi içini dökmek için… Yazıyorlar yani. Tek yaptıkları bu. Yazmayı da sevmek gerekiyor biraz.

Ben bu tayfanın arkasındayım ve izlerinden gidiyorum. PuCCa ve samihazinses okudum şu ana kadar. Pink Freud’u da şu anda okuyorum (okuma nedenimi daha sonraki postlarımda açıklayacağım). Keşke içlerinden biriyle tanışabilme veya imza günlerine gidebilme imkanım olsaydı. Kim bilir, belki olur bir gün.

1 yorum:

  1. Ben de kitap satıyorum ve bir gün internette böyle bir şey olduğunu gördüm. Ertesi gün toptancıma gittim ve çıkan 3 kitaptan birer düzine aldım. birer tane de kendime aldım ve çok hoşuma gitti. Aynen senin de söylediğin gibi, ulan bende yazabilirdim :) dedim ama... Çok güzel kitaplar olmuş ve 14-15 yaşından 45 yaşına kadar olan okuyuculara hitap ettiğini düşünüyorum. Yazı dili ve içtenlik okudukça okumaya sevkediyor insanı. Hala okumayan varsa önyargı ve kıskançlıktan kurtulup alsın ve okusun derim.

    YanıtlaSil

oh teşekkürler! sosisli pasta kazandınız