15 Şubat 2011 Salı

Otobüste Altın Günü

Bazen düşünüyorum da, otobüs, metro gibi toplu taşıma araçları büyük nimet. Ama bazen kabusa dönüşebiliyor. Mesela geçenlerde, öğlen vakti metrodan inip, hemen ardından otobüse koşturdum. Hava da fena değil yani kış olmasına rağmen, güneşli falan. Güneşin altında uzun süre durun, sıcaklatıyor, ciddiyim.

Neyse kartı falan okuttum, bip bip öttü. Sonra gözlerimi devirerek içeri baktım: Aman Tanrım! Oh may gart! Pardon, gat!

Otobüs tıklım tıklım zaten, genci yaşlısı dışarı fırlamış. Millet kendine tutunacak bir yer bulmaya çalışıyor, bizim akıllı şoför de hala yolcu derdinde. Ben ilerledikçe “bip” sesleri çoğalıyor. Arkama da bakamıyorum ki. Ulan daha ne kadar alacaksın, kucak kucağa mı oturalım?

Boş koltuk yok zaten. Mümkün değil bulamazsınız. Ya koca g.tlü kadınlar, ya bacak kadar veletler ya da camiden dönen amcalar oturmuş. İyi tamam hoş da, niye burası sıcak bu kadar ya?

Zaten üzerimde kalın mont var, hava soğuk diye kalın giyindim. İçimde de kalın kazağımsı bir şey. E kaloriferler de öyle bir yanıyor ki anam, sanırsınız kıyamet koptu, tüm bu insanlarla birlikte mahşer günündesiniz ve cehenneme doğru adım adım gidiyorsunuz. Yani cehennem gibi sıcak, onu demek istiyorum size. Yanıyor yahu, yanıyor.

İnsanlar çoğaldıkça ben de bunalmaya başladım. İki tane hanım hanımcık teyzenin tepesinde dikilmeye başladım. Onların önündeki ikili koltuklarda da yine iki tane teyze vardı. Birliktelermiş meğer.

“Müyesserler nerde?” dedi cam kenarında oturan. Sonra öteki arkasını döndü ve “Amaan otobüslerle gitçeklermiş. Napalım yaaani gelin dedim kaç kere be. Ayşelere uğrayacak herhalde.”

Sonra gülüştüler falan. Ama otobüs hala durduğu yerde duruyordu ve ben hafiften sıcaklamaya başlamıştım. Zaten otobüslerde falan hemen terlerim, bu yüzden montumu hemen çıkartmalıydım ama nasıl? Uff kıpırdamaya veya adım atmaya yer yok ki. Ne biçim bi şöförsün sen bee insafsıızz.

Neyse en sonunda çalıştı otobüs ve birden hızlanıverdi. Ya yavaş gitsene kardeşim, ayakta durabilmek için şekilden şekle giriyorum burada. Teyzeler de tip tip bakıyorlar zaten. Şunlara bak yaa, utanmasalar örgü örecekler.

Canım sıkıldı, şöyle bir etrafıma bakındım vee…. O da ne?! Kapının önü öyle bir dolmuş ki, ama ne doluluk… O nasıl bir kalabalıktır ya?! Abi size yemin ediyorum, hepsi kadın. Çok ciddi ve samimiyim, hepsi kadın. Hepsi de 50lerini geçik. Orada durmuşlar, konuşuyorlar, dedikodu yapıyorlardı. Duyabildiğim kadarıyla, Nermin’in oğlu 2 ay içinde askere gidiyordu. Fakat Fatoş Hanımın kızı da biriyle görüşüyordu –sevgili gibi yani- ama bizimkilere göre kesinlikle evlenmelilerdi. Bir başka grubun konuşması da, oğullarının kötü geçen evlilikleriydi. Tabii bunlar duyduğum kadarıyla.

Hayır o değil de, bu kadınlara özel bir altın günü otobüsü yapılsın. Hatta günden kazandığı altınları buraya bilet niyetine atsın manyaklar. Tamam tüm kadınlar güne gidebilir ama, böyle toplu taşıma araçlarını işgal etmesinler. Yetti be, valla kalabalıkta buharlaşacağım veya birileriyle akraba olacağım birazdan. Of.

Gideceğim durağa yaklaşınca zar zor kendimi kapının önüne attım. Tabii birkaç kadının eteğine basmayı veya başörtüsüne çarpmayı da ihmal etmedim. Ne yapayım ama, çok kalabalık otobüs, elim çarptı yaani.

Otobüsten indim ve temiz havayı içime bool bol çektim. Bu otobüs fikri iyi aslında, yapılsa kesin çok tutar. Bunu bir ara yetkili kişilere bildirmek üzere kafamın içine not ettim.

1 yorum:

  1. Çalışma bakanlığı dentçileri kadın istihdamının yoğun olduğu işyerlerine denetlemeye gittiklerinde işçilere " biz sizin haklarınızı savunuyoruz " diyerek kadın işçi düşmanlığı ve ekonomi düşmanlığı yapmaktadır.

    YanıtlaSil

oh teşekkürler! sosisli pasta kazandınız