16 Mart 2011 Çarşamba

Kayıp Adisyon

Bazen şöyle bir düşünüyorum da, ilk buluşmalarda veya birlikte gidilen yemeklerde hesabı neden biz ödemek zorundayız? Bu bir gelenek mi yani, taa eskilerden gelen? Eğer bir gelenekse de, bunu gayet saçma bulduğumu belirtmek istiyorum. Zira ülkede ekonomik kriz var canım, belki bende de var yani, nereden biliyorsun?

Paragöz kızları hiçbir zaman sevmemişimdir. İlk buluşmalarda sürekli “Ay şuraya gidelim, yok yok Çin lokantasına gidelim. Ayy olmadı Four Seasons’a gidelim…” diye dırdır yaparlar ama hangi kız buluşmaya giderken,yanına yüklü bir miktarda para alıyor? Bence hiçbir kız. Aldıkları da anca 20 lira falandır yani, o kadar. İlle erkek ödeyecek hesabı, ödemezse fakirdir veya cimridir, hemen ayrılma durumlarına geçilir. Ya yanına para almayı unuttuysa? Ya babası “yok sana para mara siktir git!” dediyse. Ya ailesinde geçim darlığı varsa? Ama yoook, hanımefendi bunları aklına getiremez. Öyle bir işlemiş ki beynine –daha doğrusu tüm kızların beyinlerine- erkek ya ödeyecek, ya ödeyecek. Ya seve seve, ya da si… Neyse işte gözlerini bürümüş yani hesap konusu.

Geçenlerde arkadaşlarla bir restorana gittik. İsmini hatırlamıyorum şimdi –aslında hatırlıyorum da boş verin- ama fena bir yer değildi. Aslında gençler çok fazla gelmiyordu. Ya çiftler ya da yalnız takılan, evde kalmış bayanlar geliyordu.

Biz de kaderimize razı olduk, sipariş falan verdik işte. Garsonların da bazıları kız, aman aman ne şeker şeyler öyle. Giymişler gömleklerini, takmışlar papyonlarını, saçları da toplu falan. Yani bence çok sempatik olmuşlar. Hep erkek garson mu olacak canım, ne o öyle? Çok beğendim ben bu uygulamayı.

Üç kişiydik, içimizden birisi apar topar gitmek zorunda kaldı. Neymiş efendim, sevgilisiyle randevusunu unutmuş; sevgilisi de unuttu diye bunu bir güzel haşladı telefonda. Ama kız nasıl bağırıyor var ya, sanki tecavüz ediyorlar veya Fatmagül’e yanı başında tecavüz ediyorlar, birazdan sıra ona gelecek. Telefonla arkadaşımız konuşmasına rağmen, biz bile duyduk yani, feryat figan gidiyor kız.

O da gidince, biz de kaldığımız yerden yemeklerimizi yemeğe devam ettik. Zaten sessiz olan restoran, kapının açılmasıyla birden sessizliği bölündü ve tüm gözler kapıya yöneldi: Bir kız, yanında da uzun boylu bir erkek. Aaa, bu kızı tanıyordum. Ortaokuldan. Aynı sınıfta değildik ama konuşmuşluğumuz vardı.

O da beni gördü uzaktan, el sıkıştık, “Aaa nerelerdesin, yüzünü gören cennetlik vallahi!” gibilerinden, altın günü teyzelerine yaraşır şeklinde hasret seansını da bitirdikten sonra, benim yanımdaki arkadaşım da kendi hesabını ödeyip kalkmak zorunda kaldı. Ben kaldım mı orada tek başıma? Beni piç bırakanlar utansın diyerekten, başladım kös kös oturmaya ama canım da nasıl sıkılıyor. Yeni gelen çift de yan masama oturdu, fark edilmemek için telefonla oynuyorum, birkaç kere kulağıma götürüyorum sonra duyulacak kadar kuvvetli bir sesle “cık” diyip telefonu sertçe masaya bırakıyorum. Birini arıyormuşum da meşgul çalıyormuş havası vermek amacım.

Herhalde yiyişmeye ara vermiş olacaklar ki, kız yalnız oturduğumu fark etti. Kızın da ismini hatırlayamıyorum yalnız, 1 tonluk fil beynimi sikmiş herhalde. Ortaokulda o kadar cilveleşiyorduk, şimdi koca kazıklar olduk ama yine de aklıma bir türlü gelmiyor. Gerçi yanlış anlamayın, cilveleşmiyorduk yanlış anlamayın; başka bir deyişle, sadece arkadaştık, eheh. Kanka ayağı göt ayağıdır diyorlar ama, hiç öyle bir şey olmadı yani, güzel güzel kanka olarak takılmıştık biz. Gerçi o kankalıktan eser kalmamış, bugün onu anladım da neyse.

“Aaa Batu,” diyerek laf attı kız. “Arkadaşların gitmiş!”

Hadi canım? Valla mı? Yemin et? Ben de tuvalete gittiklerini falan sanıyordum ya. Ne saf kız yemin ediyorum, eskiden de böyleydi bu. Yanındaki çocuk da çok fazla kazma yani. Saftirik kız ve kazık sevgilisi. Güzel bir roman konusu olur sanki.

Gülümseyerek döndüm. Kazma da bana bakıyordu. Hakikatten kazma gibi çocuk yaa, suratına böyle iki tane çarpasım geldi ne alakaysa. Bağlamış boynuna bir fular, giymiş renkli bir kazak kış gününde. Metro seksüel midir nedir anlamadım ama hakikatten kazma yani. Saçlarını da maşalamış gibi, bir yanı kıvır kıvır bir yanı da düz. Tırnaklarını görebilsem, Allah bilir onlar da manikür pedikürlüdür. Nerden bulmuş bizim saf kız bunu bilmem ki. Ben de şuna saf kız demeyeyim bari, Safinaz olsun ismi. İsmi valla aklıma gelmiyor ya, n’apiyim.

“Evet ya, gittiler” diyerek kocaman gülümsedim. Sonra da hızlıca masalarına göz attım. Henüz bomboştu, oh iyi. Benimkinde mezeler, kirli peçeteler falan vardı.

“Eee madem yalnız kaldın, gel bizle takıl” demez mi Safinaz. Dumur oldum yani o anda. Safinaz ve kazma sevgilisinin arasına girip onlarla oturacaktım, öyle mi? Yok artık, hangi kız eski bir arkadaşı uğruna sevgilisini satar ki? Ama Safinaz satıyormuş demek ki. Onun için sorun olmayabilir belki de, ben hangi sıfatla o masada oturacağım ki? Hem ben rahatsız olurum zaten öyle şeylerden, kasılırım, terlerim, mideme kramp girer. Hiç muhabbetim olmayan bir insanla iletişim kuramama gibi kötü bir huyum vardır zaten.

“Hadi gel gel, çekinme n’olacak!”

Bu kadar ısrar edince, utana sıkıla yanlarına gittim ama nereye oturacaktım? Kazmanın yanına mı? Yoksa Safinaz’ın mı? Haha hadi bakalım Batuhan, iyi bok yedin ne yapacaksın şimdi. Sıçtıcaferbezgetir.com yani.

Neyse sonra endişelenecek bir durum kalmadı, kazma bana yer açtı yani ayağa kalktı ve cam kenarına geçtim. Onunla aramda bir sandalye vardı ve mutluydum. Sonra bunlar yemek sipariş ettiler, üstüne üstlük bana bile teklif ettiler. Daha doğrusu Safinaz etti, kazma hiç konuşmuyordu. Belli ki benden rahatsız olmuştu ve buradan ayrıldıklarında Safinaz’a demediğini bırakmayacaktı. Aman, bana ne. Gerçi şu ana kadar yemediğim bok kalmamıştı ama sanırım yuva da yıkacaktım sonunda. Amaaan niye yıkayım ki canım, taciz mi ettim Safinaz’a? Yoo. Kötü bir şey mi söyledim, hayır. Sadece, romantik dakikalar geçirileceği düşünülen bir öğle yemeğini bozan eski bir dostum işte, o kadar yani.

Bunlar birkaç dakika konuştu, ben de kadehteki suyla falan oynadım. Sonra konu bizim ortaokul günlerinden açıldı. İşte hocalardan, arkadaşlardan ve derslerin yoğunluğundan konuştuk. Sonra da unutamadığımız komik anları paylaştık. Nasıl iyi anlaşıyoruz Safinaz’la var ya, uzaktan bakan birisi bizi sevgili, kazmayı da ikimizden birinin kardeşi sanır yani. Kazma da çatır çatır çatlıyor kıskançlığından, biliyorum ama sanırım o da benim gibi biraz pısırık, ağzını açamıyor. Veya fazla utangaç.

Yemeklerini bitirdi bunlar, sıra tatlıya geldi. Kazma dediğim çocuk da iki porsiyon tatlı yedi, öh dedim yani hayvana bak. Şişman falan da değil yani, hatta atletik bile sanırım. Anormal bir midesi var herhalde. Yiyor içiyor, tuvalete bile gitmedi herif. Neresine gidiyor yiyecekler anlamadım ki. Safinaz bile iki kere lavaboya gitti ama iki dakikada geldi. Herhalde sadece işiyor veya PMS döneminde. Bence kesin PMS’de çünkü belli aralıklarla gitti. Yanına çantasını da alıyor. Amaan neyse ne.

Tatlılar da bittikten sonra, Safinaz sıkılmış olacak ki, kem küm etti ve kazmaya bir şeyler fısıldadı. Sonra da “Uff sıkıldım kalkalım mı?” dedi. Benim için hava hoştu zaten, hemen şimdi bile arkama bakmadan kaçabilirdim buradan. Ama ne olursa olsun Safinaz’ı severdim, iyi kızdı. Biraz kazma birine gönül vermiş ama olsun.

Şimdi de sıra hesap ödemeye gelmişti. Ha ha, tam da “hesabı erkek mi ödemeli” diye düşünürken böyle bir olaya şahit olacaktım. Hadi bakalım kazma efendi, ne yapacaksın acaba? Ben söyleyeyim, çatır çatır ödeyecek hesabı ve çatır çatır Safinaz’ın gözüne girecek. Aman, bilmez miyim ben böylelerini. Sessizlerden korkacaksın zaten. İçten pazarlıklı biri bence kazma, cüzdanı kabarık.

Tam da düşündüğüm gibi, elini cebine götürdü ama sonra da gözlerini masanın üzerinde gezdirdi. “Adisyon nerede?”

Böyle deyince, Safinaz’ın yüzündeki minik gülümsemeyi görmemek için kör ya da salak olmak falan gerekirdi herhalde. Kız biraz daha tutamasa kendini, kahkaha atacaktı. Ama sevgilisi de deli gibi adisyonu arıyordu bu sırada. Gerçi ben de gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Koca adisyon kaybolmuş, ha ha falan.

Üç kişi kayıp adisyonu bulamadık, daha sonra garsonu çağırıp tekrar istedik. Adisyon değil de, direk hesabı çıkarttı. Kazma şöyle bir baktı, yüzü düştü gibi oldu sanki. Ah, kim bilir kaç para tutmuştu. Ben de orada durmuş onları izleyerek eğleniyordum yalnız.

Safinaz’ın hesap ödemeyeceğini adım gibi biliyordum, emindim, hatta bahse bile girerdim. Fakat bu ilk başlarda geçerliydi.

“Eee şey, yanımda… Çok… Çok fazla para yok hayatım.”

Aaa-aa! Ahahahahaaa! N’ooldu kazma n’oolduu çok güveniyodun kendine? Aman saçmalama ne yaptı ki çocuk ne zaman güvendi. Ama tam da bahsettiğim gibi, işte bir erkek hesabı ödeyemeyecek. Çok normal bir durum yani, Safinaz’ın hiç şaşırmaması veya yadırgamaması gerek.

Ama maalesef, artık bir gelenek olmuş hesabı erkeğin ödemesi. Çok ciddiyim yani. Hep şu mantık dolaşıyor ortalıkta: Erkek zengindir, her zaman yanında para bulunur ve hesap ödemek için doğmuştur. Hiçbir şekilde kıza, hesabı ödetmemelidir. İnsanlık halidir yani, para bulunamaz mı yanımızda? Hay sizin anlayışınıza ben…

“Eee şey, ben…” diye başladım cüzdanımı aranıp ama Safinaz hemen yetişti imdadımıza. Elbette niyetim hesaba katkıda bulunmak değildi, sadece teklif etmiş olmak için öyle dedim. Oooldu canım, millet yiyecek içecek üstüne üstlük tatlıları götürecek, ben de Mahmut Hoca yufka yürekliliği ve fedakarlığı misali, hesaplarını ödeyeceğim öyle mi? Pışııık yağlı kaşık diyerek konuyu kapatıyorum.

Saficiğim çıkardı kredi kartını, çat çat verdi garsona ve iki dakika sonra geri döndü garson post cihazıyla. Sonra da takır takır şifresini girdi ve ödendi işte hesap. Bu kadar basit abi, niye sorun yapıyor kızlar hala anlamıyorum. Tamam şu anda dışarıdan bakan birine çok garip hatta çok ayıp görünmüş olabilir Safinaz’ın hesabı ödemesi. Ama benim için gayet normal bir durum. Parası bitmiş işte sevgilisinin, ödeyiversin. Hem zengindi Safinazlar, biliyorum ben. Liseyi de özel okulda okumuştu.

Kazma çok ısrar etti paranın yarısını Safinaz’a vermek için. Ama bence yanlıştı. Tamam ne olursa olsun, ödemiş de olsa yine de kıza resmen fakir muamelesi yaptı.

Birlikte çıktık restorandan, kazmayla da iyi anlaşmaya başladım, iyi çocukmuş aslında. Ama Safinaz’la daha bir iyi anlaştım sanki. Çaktırmadan telefon numaramı istedi. Sonra değişik değişik baktı böyle, anaaam noluyo yaa! Eridim resmen. Uf saçmalama oğlum kızın sevgilisi var, aa manyağa bak.

Neyse sonuç olarak, HESABI HER ZAMAN BİZ ÖDEMEK ZORUNDA DEĞİLİZ!


NOT: Blogspot açılacakmış bu arada, mutluyuz huzurluyuz.